Halihazırda Avrupa Birliği'nin (AB) iki büyük ekonomisi İtalya ve Hollanda'da aşırı sağ partiler iktidar koalisyonlarının ana ortağı. İlk turu Pazar günü yapılacak seçim süreci tamamlandığında benzer tablonun Fransa'da da oluşması bekleniyor. Almanya'dan Macaristan'a, Finlandiya'dan Yunanistan'a aşırı sağ eğilimler güçleniyor.

Peki neden?

Elbette akla ilk gelen yanıt, göçmen karşıtlığı. Ekonomik zorluklarla birlikte göçmenler Avrupa ülkelerinde sıklıkla hedef haline geliyor. Fransa merkezli araştırma şirketi Ipsos'un Nisan-Mayıs aylarında yaptığı ankete göre Fransızların yüzde 63'ü, Hollandalıların yüzde 62'si ve Almanların yüzde 61'i çoğu yabancının "gerçek mülteci" olmadığını, sırf geldikleri ülkenin sosyal sisteminden faydalanmak için göç ettiklerini düşünüyor.

Ancak Avrupa'daki aşırı sağcıların yükselişine ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan uzmanlar, oy verme davranışlarını yönlendiren başka etkenlerin gözardı edildiği görüşünde.

Londra Northeastern Üniversitesi'nden Doçent Dr. Marianna Griffini, "COVID-19'un sebep olduğu ekonomik kriz aşırı sağ için bereketli bir alan yarattı" diyor. Griffini'niye göre, popülist siyasetçilerin "erişilebilir ucuz konut, işsizliği azaltacak sanayi yatırımları ve zenginlere daha fazla vergi" vaatleri özellikle gençlerin ilgisini çekiyor.

9 Haziran'da tamamlanan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde Fransa'da birinci parti olan aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) 25 yaş altı oyların yüzde 25'ini aldı. Almanya'da ikinci parti pozisyonuna yükselen Almanya için Alternatif (AfD) de aynı yaş grubunun yüzde 16'sının tercihi oldu.

Siyasi analistlere göre, kültürel açıdan daha liberal ve iklim değişikliği gibi konularda kaygıları yüksek olduğu değerlendirilen gençlerin bu yönelimi "şaşırtıcı".

İklim politikalarının seçimlere etkisi

Makro ekonomik gelişmelerin geleceğe dair kaygılara neden olduğunu söyleyen King's College London'dan Doçent Dr. Georgios Samaras'a göre yaşanan olumsuzluklardan mültecileri sorumlu tutan aşırı sağ partiler bu ortamda aslında "kapsamlı planlamadan yoksun, basit" ekonomik vaatlerde bulunuyor.

Dr. Griffini de Brüksel'in iklim politikalarından en çok etkilenen çiftçilerin desteğini aşırı sağa yönelttiğine dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz aylarda Avrupa genelinde sokağa çıkan çiftçiler tarım politikalarını protesto etmişti.

Hollanda merkezli Utrecht Üniversitesinden Doçent Dr. James Patterson ise insanları aşırı sağa oy vermeye iten temel nedenin iklim politikaları olmadığı, ancak bu davranışın politikalarda değişimi tetikleyebileceği görüşünde.

Patterson, "İnsanların temelde çevre karşıtı pozisyonlarından ötürü aşırı sağa oy verdiğini düşünmüyorum. Ancak oy verme davranışı çevre politikalarına zarar verebilir. Birkaç ülkede birden aşırı sağ partiler hükümette olursa bu; iklim fonlarının kısılması, emisyon hedeflerinin ötelenmesiyle sonuçlanabilir" diyor.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Oxford Üniversitesi ve araştırma şirketi GeoPoll ortaklığında yapılan ve sonuçları geçen hafta açıklanan bir araştırma, dünyada her beş kişiden dördünün, G20 nüfusunun ise yüzde 76'sının iklim politikalarına güçlü şekilde destek verdiğini ortaya koydu.

Geert Wilders

Hollanda seçimlerinden göç ve Müslüman karşıtı Geert Wilders'ın Özgürlük Partisi birinci çıkmıştı.Fotoğraf: Yves Herman/REUTERS

Sorumlu merkez partiler mi?

Aşırı sağın yükselişinden ana akım partiler, özel olarak da merkez sağ siyasetçiler sorumlu tutuluyor.

Stanford Üniversitesinde popülizm ve Batı demokrasileri üzerine çalışmalar yapan akademisyen Patrick Chamorel, "Bu, merkez sağ veya sol partilerin ekonomik belirsizlik, göç, terör, enflasyon gibi sorunlara çözüm üretememesinin bir sonucu" diyor.

2008 ekonomik krizinden beri 2010 euro krizi, 2015'te göçmen akını, Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesi, COVID-19 pandemisi, Ukrayna savaşı, enflasyon ve şimdi de Gazze savaşı gibi büyük değişimler yaşandığını hatırlatan Chamorel, "Tüm bu krizler kazanan ve kaybeden taraflar arasında daha fazla eşitsizlik yarattı. Aşırı sağın yükselişi, ortada diğerlerinin çözümsüz bıraktığı gerçek sorunlar olduğuna işaret ediyor" diye konuşuyor.

Dr. Samaras da "Suçlu hiçbir zaman seçmen değil. Sorun ana akım partilerde. Özellikle merkez sağ partiler iklim değişikliğini, cinsiyet rollerini, trans haklarını politize ettiler; giderek aşırı sağa kaydılar. Böylece aşırı sağın pozisyonunu normalleştirdiler" dedi. Böyle bir atmosferde seçmenin "aslı varken kopyasına gitmeyeceğini" söyleyen Dr. Samaras, merkez partilerin seçmenlerini aşırı sağa ittiğini savunuyor.

Fransa'da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un uzun soluklu protestolara rağmen Meclisi baypas ederek emeklilik yaşını artırması merkez partilerle seçmen arasındaki ayrılığa örnek gösteriliyor.

Destek nostalji ürünü mü?

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nden (ECFR) Avrupa politikaları uzmanı Susi Dennison ise dünyanın hızla değiştiği ve eskinin daha güzel olduğu algısının seçmen tercihini etkilediğini söylüyor. ECFR'nin 2019'dan beri vatandaşların politik sisteme güvenlerini ölçen anketler yaptığını anlatan Dennison, "En son Ocak 2024'te yaptığımız ölçümde Fransa'da sistemin hem ulusal hem Avrupa seviyesinde bozulduğunu düşünenlerin oranı yüzde 59'du" diyor. Yani çoğunluk işlerin eskiden daha iyi olduğunu düşünüyor.

Dennison ayrıca, katılımcılara gelecek hakkındaki düşüncelerini yönlendiren en büyük krizin ne olduğunu sorduklarında Almanya'da "göçmenler" cevabını aldıklarını; ancak İspanya'da ekonomik zorluklar, Fransa ve Hollanda'da ise iklim değişikliğinin bir numaralı yanıt olduğunu belirtti.

RN lideri Jordan Bardella (sağda) ve partinin önde gelen ismi Marine Le Pen (solda)

RN lideri Jordan Bardella (sağda) ve partinin önde gelen ismi Marine Le Pen (solda)Fotoğraf: Sarah Meyssonnier/REUTERS

Aşırı sağ dönüşüyor

Avrupa'da merkez partiler aşırı sağın söylemini benimserken faşist ve radikal olarak adlandırılan partiler de tabanlarını genişletmek için programlarını yumuşatma yoluna gitti.

Örneğin Macron'un erken seçim kararından sonra RN, bazı "tartışmalı" politika metinlerini sessizce internet sitesinden kaldırdı. Politico'nun haberine göre 2022 seçim kampanyasında kullanılan; Almanya ile savunma işbirliklerini azaltmayı, NATO'dan çıkarak Rusya ile yakınlaşmayı öngören savunma kitapçığı artık partinin internet sitesinde bulunmuyor.

G20 Liderler Zirvesi başladı G20 Liderler Zirvesi başladı

Fransız aşırı sağının önde gelen ismi Marine Le Pen, partisi RN'nin kötü imajını silmek için Ulusal Cephe şeklindeki ismini Ulusal Birlik olarak değiştirmişti. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de faşizm eleştirileri üzerine "Nazizm ve komünizmi açık şekilde kınadığını, Yahudi karşıtı uygulamalara şiddetle karşı olduğunu" söyleyerek partisinin kökeni ile bugünü arasına mesafe koymaya çalışmıştı.

AfD de partinin önde gelen ismi Maximilian Krah'ı Nazi paramiliter örgütü SS üyelerini aklar nitelikteki sözleri üzerine ihraç etmişti.

Hepsi aynı sepette değil

Uzmanlara göre "aşırı sağ" kavramını bir şemsiye olarak kullanmak Avrupa'da yaşanan gelişmeleri anlamayı zorlaştırabilir. Griffini, "Pek çok açıdan aynı değiller, çok heterojen bir aile" diyor ve aşırı sağ ifadesini tüm partilerin üzerini kaplayan büyük bir örtü olarak kullanmaya itiraz ediyor.

Partiler arasındaki farklılıklar AP gruplarında da kendini belli ediyor. AP'nin yüzde 8'ini oluşturan Kimlik ve Demokrasi (ID) üyeleri daha çok Rusya'ya sempati duyarken, yüzde 11,5'lik temsiliyet oranına sahip bir diğer aşırı sağ grup Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) Ukrayna yanlısı bir tutum izliyor. ECR genel olarak Brüksel'le daha barışık, diğer yandan ID Birlik diplomatlarının hemen her alanda üye devletlere dayatmada bulunduğu görüşünde.

Fransa'da iktidarın sıradaki sahibi olarak görülen RN ve Hollanda'nın birinci partisi Özgürlük (PVV) ID grubuna üye. İtalya'da Başbakanı Giorgia Meloni'nin partisi İtalya'nın Kardeşleri (FDI) ise ECR bünyesinde AP çalışmalarına katılıyor.

Editör: Mehmet Taisi Guzel