TBMM (AA) - Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu akademisyenleri dinledi.

Başkanvekili AK Parti Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan başkanlığında toplanan, daha sonra Komisyon Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu yönetimiyle devam eden toplantıda, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aylin Görgün Baran sunum yaptı.

Tarhan, daha önce de kadına şiddete yönelik kurulan üç komisyonda farklı yıllarda sunum yaptığını belirterek, kamu otoritesince bu konuda yapılanların raporlanması gerektiğini söyledi.

Yapılan bazı çalışmaların bilindiğini ifade eden Tarhan, "Bu yapılanlar daha çok tedaviye, krizin kısa vadeli etkilerini düzeltmeye, kriz ortaya çıktığı zaman ona müdahale etmeye yönelik ama kriz önleme, birincil, ikincil ve üçüncül koruma dediğimiz, tekrarlanmasını önleyecek konularda bu Komisyondan bir fikir birliği çıkarsa orta ve uzun vadeli sonuç alınır." diye konuştu.

Hane kırılganlığının yanı sıra istatistiklere göre tek kişilik hanelerin arttığını, 5 kişilik hanelerin ise hızla azaldığını belirten Tarhan, "Aile yapısında bu çarpıcı değişimler, tek ebeveynli ailelerin artışı, hane büyüklüğünün küçülmesi, hane kırılganlığının artışı ve 2001-2018 arasında evlilik yüzde 1,6 artarken boşanma yüzde 54,8 artıyor, bu da yine istatistiklerde var." ifadesini kullandı.

İngiltere'de çocuk nüfusunun 11 milyon, koruma altına alınan çocuk sayısının ise 61 bin olduğunu aktaran Turhan, Türkiye'de çocuk nüfusunun 22 milyonun üzerinde koruma altına alınan çocuk sayısının ise 14 bin olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Tarhan, eğer bir önlem alınmaz, yeterli tedbirler geliştirilmezse on-yirmi yıl sonra Türkiye'nin de İngiltere gibi olacağına dikkati çekti.

Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından sorunsuz gibi görünen kuzey ülkelerinde yaşanan şiddet ve cinayet artışının "kuzeyin paradoksu" olarak adlandırıldığını belirten Tarhan, "Demek ki kadına yönelik şiddetin tek nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliği değil." dedi.

Türkiye'de illere göre boşanma ve kadın cinayetleri oranlarını gösteren grafik paylaşan Tarhan, boşanma sayısıyla şiddet sonucu öldürülen kadınların sayısının aynı illerde yüksek çıktığını ifade etti. Prof. Dr. Tarhan, "Evlilik ve boşanma olaylarını yönetemezsek şiddet olaylarının önüne geçemeyiz. Kelepçe takılması, uzaklaştırma alınması, bunlar kısa vadeli çözümler ama etkisi çok sınırlı." diye konuştu.

Kültürel yapıya uygun çözümlerin üretilmesinin önemini vurgulayan Tarhan, "Şiddeti şiddetle çözemiyoruz. Şiddeti ikna ve inandırmayla çözmemiz gerekiyor. Şiddet, onay gören bir kültür, sorun çözme yöntemi olarak görülüyorsa orada problem artıyor." değerlendirmesinde bulundu.

- "Şiddet ailede öğreniliyor"

Prof. Dr. Aylin Görgün Baran da Türkiye'de, kadına yönelik aile içi şiddetin kamuoyu ve devletin gündeminde "bir sorun alanı olarak" yer almasının 1980'li yıllardan itibaren başladığını bildirdi.

Şiddet olgusunun risk faktörlerini sosyo-demografik, bireysel, ilişkisel, topluluk ve toplum düzeylerinde kategorize ettiklerini anlatan Baran, bu risk faktörlerinin aile içi şiddetin nedeninin anlaşılmasına yetmese de bu olgunun önlenebilmesi için büyük önem taşıdığını belirtti.

TBMM Bebek Ölümlerini ve Özel Sağlık Kuruluşlarını Araştırma Komisyonu toplandı TBMM Bebek Ölümlerini ve Özel Sağlık Kuruluşlarını Araştırma Komisyonu toplandı

"Şiddetin ailede öğrenildiği" görüşünün yapılan araştırmalarda ortaya konulduğuna işaret eden Baran, "Çocukluk döneminde anne baba arasındaki şiddete tanık olmak, çocuklara hem kurban hem de fail rollerini öğreterek kadına karşı şiddetin nesilden nesle aktarılmasına sebep olmaktadır." dedi.

Çözüm önerilerine değinen Baran, güvenlik, yargı ve sosyal hizmet kurumları arasında eşgüdüm sağlanması gerektiğini, medya ve politika yapıcıların desteğinin önemli olduğunu vurguladı.

Özellikle kadına yönelik şiddet konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğine gidilerek veri toplanması, değişimi, iyi örneklerin paylaşılması için devletler arası işbirliği yapılmasının önemini dile getiren Baran, "Medya kuruluşlarının her türlü şiddetin önlenmesi konusunda sorumlu yayıncılık anlayışının geliştirebilmesi için devlet kurumları, üniversiteler ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapması, medyanın şiddet dilinden uzaklaşması için sanatçılar, yapımcılar ve yönetmenlerle işbirliği içerisinde olması, reklam sektörünün kadına yönelik şiddetin farkındalığı konusunda daha yapıcı senaryoların üretilmesi ve siyasilerin kullandıkları şiddet dilini dönüştürmeleri gerekmektedir." ifadelerini kullandı.

Kaynak: aa