Avrupa ve ABD’de seçme-seçilme hakkını savunan Süfrajet Hareketi'ni ilgiyle takip eden kadınlar, temsil ve oy hakkı talep ediyorlardı.
Bu mücadeleye öncülük eden ise kalemi güçlü, sesi gür ve karizmatik bir aydın olan Nezihe Muhiddin idi.
Türkiye'de kadınlar, Cumhuriyet'in ilanından 11 yıl sonra, 1934'te seçme ve seçilme hakkını elde etti.
Nezihe Muhiddin ve onun öncülüğünde kurulan Kadınlar Halk Fırkası'nın gölgede kalan hikayesini araştırdık.
Nezihe Muhiddin kimdir?
Nezihe Muhiddin, 1889’da İstanbul-Emirgan'da dünyaya geldi. Babası ceza hakimi Muhiddin Bey, annesi dönemin aydınlarından Zehra Hanım'dı.
BBC Türkçe'ye konuşan Nezihe Muhiddin'in akrabası ve inkılap tarihçisi Mizyal Karaçam Şengil, kadın hakları savunucusunun daha çocukluk yıllarında annesiyle beraber kadın derneklerinin toplantı ve faaliyetlerine katılmaya başladığını söylüyor.
Nezihe Muhiddin’in yetişmesinde büyük rol oynayan ve ona ilham kaynağı olan kişi ise “İlk mürebbim” (Öğretmenim) diye andığı, dayısının kızı Nakiye Hanım'dı.
BBC Türkçe’ye konuşan "Kadınsız İnkılap" kitabının yazarı Yaprak Zihnioğlu, Nezihe Muhiddin’in edebiyat sevgisi ve kadın haklarına olan ilgisinde Nakiye Hanım’la olan dostluğunun büyük rol oynadığını söylüyor.
Nezihe Hanım, Osmanlı’nın ilk kadın dergisi olarak bilinen Kadına Mahsus Gazete’de başka bir imzayla kadın haklarıyla ilgili yazıları yayımlanan ve kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan Süfrajet Hareketi'ni kaleme alan Nakiye Hanım’dan, “kadınlığın mefküresini öğrendiğini” söylüyordu.
Hafta sonları aile evinde düzenlenen toplantılarda, onlarla beraber yaşayan Nakiye Hanım'ın adeta yönettiği edebi sohbetler, zaman zaman siyasi tartışmalara dönüşüyordu.
Nezihe Hanım, 1909'da Muhlis Ethem Bey'le yaptığı ilk evliliği sırasında Çorum'a yerleşti ve Anadolu kadınının taşrada yaşadığı sorunlara ve eğitimsizliğe tanık oldu.
Zihnioğlu’nun ifadesiyle, 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanı sonrası Nezihe Muhiddin’in evinde “hürriyet havası” esiyordu ve bu aile arasındaki sohbetlere de bu yansıyordu.
Muhiddin, Nakiye Hanım’ın aracılığıyla, Osmanlı’da kadın hareketine öncülük eden yazar Fatma Aliye (Topuz) ile tanıştı ve onun yanında yazar olarak kendini geliştirdi. "Harici hayata atılmak ve bir erkek gibi çalışmak" isteğiyle 1909’da öğretmenlik yapmaya başladı.
Fen Bilgisi öğretmeni olmak için Osmanlı Devleti’nin eğitim işlerinden sorumlu Maarif Nezareti’nin sınavlarına hazırlanırken, yeni kurulan İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi'ne müdür olarak tayin edildi. Sonraki yıllarda çeşitli ilkokul ve yabancı okullarda müfettiş ve müdür olarak çalıştı.
Osmanlı Devleti’nde ilk ve orta öğretimde kız okullarına öğretmen yetiştirmek için açılan Dârülmuallimât’ın iyileştirilmesi gibi eğitim konuları, aynı zamanda sağlık, politika ve ahlaki kurallarla ilgili konularda kaleme aldığı yazılar sayesinde, Nezihe Muhiddin'in ismi İstanbul'da kültür camiasında giderek duyulmaya başladı.
Yaprak Zihnioğlu, Nezihe Muhiddin'in kişiliğine dair şunları söylüyor:
"Kalıba sığdıramadığım, renkli bir karakteri vardı. Hayatında mizah önemli bir yer tutuyordu. Hareketli, çok okuyan, dirayetli, cesur, sözünü sakınmayan bir kadındı. Münferit bir feministti. Hiçbir partinin insanı değil, bağımsız bir figürdü."
Muhiddin’e göre, kadınların yükselmesinin ön koşulu, “kadınlığın aydınlanmasıydı”.
Osmanlı Dönemi kadın edebiyatı üzerine çalışan Dr. Senem Timuroğlu, Nezihe Muhiddin’in sadece bir eylemci değil tanınmış bir edebiyatçı da olduğuna dikkat çekiyor.
Timuroğlu, Osmanlı kadın hareketi ile kadın edebiyatının iç içe geçtiği dönemde Fatma Aliye, Emine Semiye (Önasya) ve Şair Nigar Hanım gibi yazarların toplumsal romanlar kaleme alarak kadınların özgürlük mücadelesini işlediğini, Nezihe Muhiddin'in de bu akımın "son halkası" olduğunu belirtiyor.
20’ye yakın roman, bunun yanında 300’e yakın da öykü, piyes, operet ve senaryo yazan Nezihe Muhiddin'in muhabir kimliği ile yaptığı röportajlar çeşitli gazetelerde yayımlandı.
Yazılarında, bir dönem aynı okulda ders verdiği Halide Edip’in etkisi göze çarpıyordu.
Kadın hareketi içinde de giderek sivriliyordu. II. Meşrutiyet yıllarının özgürlük dalgasının da etkisiyle, feminist hareketin merkezinde yer alan hak talepleri en temelde kadının eğitim ve çalışma hakkı etrafında şekillenirken, Nezihe Muhiddin gözünü açıkça kadınların seçme ve seçilme haklarına dikmişti.
Kadınlar Halk Fırkası: Bir varoluş mücadelesi
Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulması ile toplumsal ve siyasal hayatta bir inkılap havası esiyordu.
Ancak Nezihe Muhiddin’e göre, kadınlar başta siyasal haklar olmak üzere tüm haklara kavuşmadığı müddetçe inkılabın başarılı olabilmesi mümkün değildi.
Millî Mücadele döneminde cephe ve cephe gerisinde faal çalışan kadınlar, bundan sonra da pasif kalmak istemiyordu.
Nezihe Muhiddin’e göre bundan sonra atılacak adım, kadınların siyasi bir çatı altında örgütlenmesiydi.
Nitekim Cumhuriyet’in kurulduğu günün gecesinde yeni bir kadın derneğinin ilk esaslarını kağıda dökmeye başlamıştı.
"Türk Kadını" adlı otobiyografik eserinde Nezihe Muhiddin, "(Cumhuriyet) inkılabının verdiği büyük fırsatla", kadınların her türlü medeni ve siyasal haklara sahip olabilmesi, aynı zamanda Cumhuriyet’in inşasında rol oynayabilmesi için bir siyasi oluşuma ihtiyaç duyduklarını söylüyordu.
Nezihe Muhiddin ve 13 arkadaşı, 15 Haziran 1923’te Kadınlar Halk Fırkası adlı bir parti kurdu.
Henüz Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Fırkası (şimdiki adıyla Cumhuriyet Halk Partisi) kurulmamıştı.
Kadınlar Halk Fırkası’nın kurucuları, dönemin “ilk feminist manifestosu” olarak da nitelenen bir tüzük yayımladı.
İkinci maddede, kadınların siyasi haklarını almalarının zaruri olduğu açıkça ifade edilmişti.
Diğer maddelerde Darülmuallimat denilen kadın öğretmen yüksek okullarının genişletilmesi dahil kadınların eğitim ve meslek haklarına ilişkin hedeflere, kadınların belediye seçimlerine katılmasına yönelik çalışmalara dikkat çekiliyordu. Aynı zamanda savaş durumunda kadınların askerlik yapabileceği belirtiliyor, aile ve evlilikle ilgili kanunların kadınlar yararına değiştirilmesi gibi hedefleniyordu.
Partiye faaliyet izni verilmedi
Ancak dönemin gazete başlıklarında sadece ilgi değil tepki de hakimdi.
Basında “kadınların tek gayesi mebus olmak” gibi iddialar yer alıyor; Nezihe Muhiddin bazı röportajlarında kadınların yalnızca siyasetle uğraşmayacaklarını, bu hakların zaman içinde kazanılacağını vurgulama ihtiyacı duyuyordu.
Kadınlar Halk Fırkası’nın kuruluş dilekçesine 8 ay sonra ret yanıtı geldi. Valilik, “1909 tarihli Seçim Kanunu'na göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle partiye faaliyet izni vermedi.
Tüzükteki “bazı düşünceler” nedeniyle fırkanın kurulamayacağı belirtiliyor, kadınların henüz siyasi haklarına sahip olmaması karara gerekçe gösteriliyordu.
Hükümetin 1923’ün sonunda Medeni Kanun çalışmalarını başlatması sonrası, aralarında Halide Edip’in de olduğu yüzlerce kadın İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek aile kararnamesinin kadınlar lehine nasıl düzenlenmesi gerektiğini tartıştı. Muhiddin toplantıda çok eşliliği ve kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesini eleştirdi.
Mustafa Kemal, 1922’de kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni “Halk Fırkası” adı altında partileştirmek istiyordu.
Kadınlar Fırkası’nın faaliyetleri ise “bölücü” olarak da nitelendiriliyordu.
Yaprak Zihnioğlu, “Kemalist hükümet kadın haklarının sınırlarını belirlemek istiyordu” diyor.
Kadınlar Birliği: Siyasi hak talepleri daralıyor
Parti kurma girişimleri başarısız olan kadınlar, yine Muhiddin’in öncülüğünde 7 Şubat 1924’te Kadınlar Birliği’ni (daha sonraki adıyla Türk Kadınlar Birliği) kurdu.
Tüzük değişmiş, talepler daralmıştı. Seçme ve seçilme hakkının talep edildiği ikinci madde kaldırılmıştı. Birliğin siyasetle ilişkisi olmadığı vurgulanıyordu.
Yardım çalışmalarına yoğunlaşan Kadınlar Birliği, bir yandan kadınların eğitimi ve yüksek statülü mesleklere katılımı için uğraş verdi. Muhiddin ve 400’e yakın üyesi olan birliğin diğer üyeleri, annelik, kadınların giyim kuşamı, medeni hukukun kadınların lehine değiştirilmesi gibi konulara eğildiler.
Ancak Nezihe Muhiddin siyasi hak talebinden vazgeçmiyordu. Genel Yayın Yönetmeni olduğu Kadın Yolu dergisindeki ilk başyazısı da siyasal haklar üzerindeydi.
Kadınlar Birliği, siyasal haklar konusundaki sessizliğini 1925 yılının ilk günlerinde bozdu. Birliğin merkezinin taşınması vesilesiyle düzenlenen ve Kolordu Kumandanı Şükrü Naili Paşa, dava vekili Emin Ali Bey ve Türk Ocağı adına bazı temsilcilerin de katıldığı toplantıda bu hak taleplerine destek verildiği ima ediliyordu.
Birlik, 1925’te İstanbul’da boşalan milletvekili koltuğu için bir kadın aday göstererek bir sonraki hamleyi yaptı. Hedef, Meclis’e kadın haklarını savunacak birini sokmaktı.
Halide Edip ve Nezihe Muhiddin, milletvekilliğine aday gösterildi. Halide Edip daha sonra birliğe üye olmadığını ve milletvekilliğinde gözü olmadığını söylese de; iki kadının aday gösterildiği haberi, New York Times gazetesi de dahil dış basında yer buldu.
Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi ise Şeyh Said İsyanı gibi büyük gelişmeler yaşanırken kadınların hak talepleri ile meşgul olmalarını eleştirdi.
Kadınlar Birliği'nde muhalefet ve yolsuzluk iddiaları
Bu arada hükümet Medeni Kanun’un 17 Şubat 1926’da kabul edilmesi başta olmak üzere kadınların yaşamında büyük değişimlerin önünü açacak adımlar attı. Birden fazla kadınla evlenme yasaklanmış, Kıyafet Devrimi ile kadınlar, peçe ve çarşafları atmıştı.
Kadınlar Birliği, kuruluşunun 3. yılında Denizli, Afyonkarahisar ve Diyarbakır dahil çeşitli illerde de şube açmıştı. Ancak birliğin içinde muhalif sesler de yükselmeye başlamıştı. Bazı kadınlar Nezihe Muhiddin’in siyasi hak taleplerinde inat etmesinden hoşnut değildi.
25 Mart 1927'de Türk Kadın Birliği Kongresi, Muhiddin liderliğinde toplandı.
Bir grup üye, “idare heyeti seçiminde usulsüzlük ve Nezihe Muhiddin yönetiminde hesaplarda yolsuzluk” yapıldığı iddiasıyla, Kadınlar Birliği’nin yasa dışı ilan edilmesini ve birliğin kendisini feshetmesi gerektiğini savunuyordu.
Basın toplantısı düzenleyen Nezihe Muhiddin, iddiaları yalanlayarak derneği savundu.
Muhiddin, hem hükümetin hem de muhalif grubun baskısı altında olmasına rağmen kadınların siyasi hak taleplerini yineledi. Bir demecinde, “Zaten bu hak verilse de verilmese de, kadın (...) yükselerek bu hakkı alacaktır” diyordu.
Hükümetten kadınlara yanıt: Anayasaya uygun değil
Kadınlar Birliği, Haziran 1927’de siyasal haklar adına son adımını attı ve birlikteki bazı kadınların Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan milletvekili adayı gösterilmesini önerdi.
“Gayemiz gayet sarihdir: Erkekler gibi rey sahibi olmak ve mebus intihab edilmek” diyen Nezihe Muhiddin’e yanıt veren dönemin Cumhuriyet Halk Fırkası Reisi İbrahim Tali Beyi kadınların seçime katılması konusunun “henüz olgunlaşmadığını” söyledi. TBMM Başkanı Kazım Karabekir kadınlara desteğini ifade etse de, milletvekili olmalarının anayasaya uygun olmadığını belirtti.
Kadınların seçilme hakkından önce seçme hakkını elde etmesi gerektiği savunuluyordu.
Aynı yıl birliğin çeşitli faaliyetleri bastırıldı. Önce İstanbul Heybeliada’da düzenlenecek eğitim ve dinlenme amaçlı kadınlar kampı valilik tarafından iptal edildi, izin alınmadığı gerekçesiyle kamp alanında çadırlar söküldü. Sonra “hükümet mahsurlu gördüğü” için 30 Ağustos'ta yapılacak olan Değirmendere gemi gezisine izin verilmeyeceği açıklandı.
Yaprak Zihnioğlu’na göre bu adımlar hükümetin "adım adım Kadınlar Birliği’ne tavır aldığını" da gösteriyordu.
Birliğin kapatılacağı iddiaları hızla yayıldı. Muhalif grup, bazı üyelerin “pek keyfî” hareket etmekle eleştirdiği Nezihe Muhiddin’in başkanlıktan çekilmesi çağrısı yaptı.
Türk kadınlarının Muhiddin yönetiminde temsil edilemeyeceğini savunan ve toplumda saygın bir yeri olan Dr. Safiye Ali, Kadınlar Birliği idare heyetinden ayrıldı.
Nezihe Muhiddin istifa etmedi, 19 Eylül 1927’de Kadınlar Birliği’nin faaliyetleri geçici olarak durduruldu.
Muhalif kanat, olağanüstü kongreyle Nezihe Muhiddin’i birlikten ihraç etti.
Türk Kadınlar Birliği, sık sık hükümete bağlı olduğunu vurguluyordu.
Hakkında davalar açılan Nezihe Muhiddin ise giderek sessizleşiyordu.
Yaprak Zihnioğlu, bu sürecin Nezihe Muhiddin’in siyasi hayatını bitirdiğine, kadın hakları savunucusunun kamuoyundaki saygın yerini de yitirdiğine dikkat çekiyor.
Belediye Kanunu'nun kabul edilmesiyle, 3 Nisan 1930'da kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkının tanınması, Kadınlar Birliği’ni hareketlendirdi.
Birlik, kararı kutlamak için 11 Nisan 1930’da İstanbul Sultanahmet’te miting düzenledi.
Muallim Afet Hanım’ın (İnan), Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ilk kadın üyesi olması da tarihi bir adımdı.
Nezihe Muhiddin ise dönemin öncü gazetecisi ve aktivist Suat Derviş ile birlikte aynı yıl düzenlenen İstanbul’daki belediye seçimleri için Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan adaylığını koydu, seçilemedi.
5 Aralık 1934: Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi
TBMM, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan düzenlemeyi 5 Aralık 1934’te kabul etti.
Kadınlar, İstanbul ve İzmir gibi bazı kentlerde sokağa çıkarak kararı coşkuyla kutladılar.
Ardından 8 Şubat 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçildi.
Bağımsız aday Nezihe Muhiddin ise Meclis'e giremedi.
Öte yandan 1927-1935 yılları arasında Kadınlar Birliği'nin başkanlığını yürüten Latife Bekir, bundan sonra siyasal haklarla ilgilenmeyeceklerini söylüyor, “Biz Nezihe Hanım gibi hayaller peşinde koşacak değiliz” diyordu.
Kadın hakları politikalarından giderek uzaklaşan, hayır işleri ve eğitim faaliyetlerine odaklanan Kadınlar Birliği 1935'te kendisini feshetti. Latife Bekir, “Türk kadınına Türk erkeği kadar hak verildiği için” Kadınlar Birliği’ne artık gerek kalmadığını söyledi.
1949’da yeniden kurulan Türk Kadınlar Birliği günümüzde de faaliyetlerini sürdürüyor.
Nezihe Muhiddin siyasetten uzaklaştıktan sonra, 1931’de otobiyografik öğeler taşıyan "Türk Kadını" adlı bir kitap yazdı.
BBC Türkçe’ye konuşan Senem Timuroğlu, Nezihe Muhiddin’in sessizlik yıllarında eskiden olduğu gibi romanlarıyla ayakta kaldığını söylüyor.
Kadınların oy haklarını alsalar da sokakta kendilerini güvende hissetmediklerini düşünen Muhiddin, bu temayı gerilim romanlarında işledi.
Muhiddin, 1933’de yayımlanan "Güzellik Kraliçesi" adlı romanıyla, o dönem Türkiye’de yaygınlaşan güzellik yarışmalarının “kadın benliğinde nasıl bir hasar yarattığını” ele aldı.
Dünyada kadınların oy hakkı mücadelesi yükselirken “bir karşı devrim olarak güzellik yarışmaları” düzenlendiğini belirten Timuroğlu, Cumhuriyet’in erkek egemen yönetiminin o dönem modern Türk kadınını “sağlıklı kadın, iyi eş, iyi anne” olarak sembolleştirdiğini söylüyor.
Nezihe Muhiddin tarihten siliniyor
Nezihe Muhiddin’in ölümüne kadarki süreç muğlak.
Zihnioğlu, dönemin sayılı tarihçilerinin, anı ve tarih kitaplarında Nezihe Muhiddin’e atıf yapmadığını vurguluyor.
Yakını Mizyal Karaçam Şengil, ömrü kalabalıklar içinde geçen Nezihe Muhiddin'in, bazı dostlarının hayatını kaybetmesiyle ve bazı yakınlarının da şehir dışına gitmesiyle yalnızlaştığını söylüyor.
Bazı kaynaklar, Nezihe Muhiddin'in 1958’de İstanbul’da bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde öldüğünü yazıyor.
Şengil ise Nezihe Muhiddin'in kalp krizi nedeniyle kaldırıldığı evinin yakınındaki La Paix Hastanesi'nde öldüğünü ancak bu bilginin hastane kayıtlarında olmadığını söylüyor.
Nezihe Muhiddin ve Kadınlar Halk Fırkası neden önemli?
Nezihe Muhiddin’in zorlu mücadelesi ve hikayesi unutuldu.
Ancak 1980’lerden sonra akademisyenlerin Osmanlı-Cumhuriyet dönemi kadın hareketini keşfetmeye başlamasıyla kadınların süfrajet mücadelesi hatırlandı.
Daha sonraki yıllarda uzmanlar önemli bir sorunun yanıtını aradılar ve arıyorlar:
Kadınlar seçme ve seçilme haklarını aldılar mı, yoksa bu haklar onlara verildi mi?
Bu soruya net bir yanıt vermek zor.
Ancak Nezihe Muhiddin ve Kadınlar Halk Fırkası'nın mücadelesi, seçme ve seçilme hakkının "kadınlara altın tepside sunulmadığını" gösteriyor.
Timuroğlu’na göre bu tarihi dönemin ortaya çıkması önemli:
“Yeni nesiller olarak Nezihe Muhiddin’in mücadelesini tanıdık. Bizim bir tarihimiz, hafızamız oldu. Kendimizi yalnız hissediyorduk; kadınlık hazinesiyle buluştuk. Geçmişimiz olursa, işte o zaman geleceğimizi kurabiliriz.”